Swanların Tarafında romanı hangi mevsim okunmalı?
Hakkında o kadar çok yazıya denk geldim ki bu kitabı neden bu yıla kadar okumadığımı merak edip duruyorum açıkçası… bazı kitapların okunması daha hoş olacak zaman dilimleri, mevsimleri var: Yaz mevsiminde ya da kış mevsiminde okunacak kitaplar bir de baharda okunacak kitaplar…Açıkçası Kayıp Zamanın İzinde serisinin ilk kitabı olan Swanların Tarafında’ yı kış mevsiminin sonu ilkbaharın serin başlangıç günlerinde okuduğum için kendimi kitap okuma lezzeti açısından çok şanslı hissediyorum. Böylelikle hoşuma giden cümleleri Mahler gibi biraz kasvetli (tıpkı kış mevsiminin kasvetli havası gibi) klasik müzik sanatçılarının eserleri ve madeleine kek eşliğinde okuyabildim. Proust da eserini bu şekilde yazdığını anlattığındandır belki kim bilir?
Swanların Tarafında romanının etkileyici taraflarından bazıları nelerdir?
Okuyan bir çok uzman kişinin belirttiği gibi kitabın ilk elli sayfasını pes etmeden geçebilirseniz, ilk yüz sayfasını kesintisiz okuma azmine sahip olabilirseniz, kitabı merakla, lezzetle okuyacak ve serinin kalan üç kitabının içinde daha neler yazmış olabileceğini merak edeceksiniz. Öyle ki ilk kitabında sanki bütün olanları, bütün duyguları anlatmış gibiydi, daha ne anlatacak acaba? Acaba Odette hakkında daha fazla bilgi mi verecek? Acaba “…aaa evet bunu merak etmiştim?” dediğimiz hangi sorulara cevaplar verecek? Merak ediyorum bu kadar yoğun bir anlatıma rağmen anlatacak daha neleri var?
Proust, çocukluğundan itibaren tüm hayatı boyunca etrafında olan kişileri dikkatlice incelediği için toplumsal görgü kurallarını da içeren şiirsel cümlelerle ve adetâ kendinden geçerek bilinç akışı şeklinde yazdığı uzun uzun cümle ve paragrafları, sanki o dönemi gözümüzün önünde canlandırıyor… Burada Marcel Proust’un şu cümlesini alıntılamam tam yerinde olacaktır:
“Gerçeklik yalnızca hafızada şekillenecektir… ”
Romanda öyle incelikli bir anlatım var ki bireylerin özelliklerini, kusurlu kusursuz yanlarını, iyi kalpli davranışlarının yanı sıra görgüsüzlüklerini ve kibirli davranışlarını okurken aynı zamanda o dönemin toplumsal görgü kurallarını da incelemiş oluyoruz.
Marcel Proust’un romanını yayımlamak istemediler mi?
Biliyor musunuz Proust’un kitabını yayınlamak istemiyor yayıncılar. Çoğu okumadan geri gönderiyor. Varoluşunun özüne inmek isteyen Proust’un eserini sıkıcı ve okuyucuya ulaşamayacak nitelikte görüyorlar. Ancak Proust yazmaktan vaz geçemiyor, edebiyata olan bağlılığı daha da artıyor. Çünkü kendi deyişiyle edebiyat ona herhangi bir şeyin gerçek özünü yakalama gücü veriyor.
Bundan neredeyse 100 yıl önce Proust yayıncılar kitabını yayınlamıyorlar diye vaz geçmedi ve kendi parasıyla kitabını yayınlattı. Şans mı demek lazım yoksa hakeden yerini buldu mu demek lazım bilmiyorum ama birkaç hafta içinde kitap ilgi görmeye başlayınca yayıncılardan biri de kitabı baştan sona okumuş ve Proust’a bir özür mektubu yazarak kitabını reddettiği için “…hayatımın en yakıcı pişmanlıklarından biri…” tanımını kullanmış.
Marcel Proust kimdir?
“Nasıl ki Tolstoy 19. yüzyılın en büyük yazarıysa Marcel Proust’ta 20. yüzyılın en büyük yazarıdır.” diye anılan Fransız yazardır. 1871- 1922 yılları arasında Paris’te varlıklı bir ailenin çocuğu olarak hayatını sürdürmüştür. Küçük yaşta geçirdiği astım nöbetleri sebebiyle fazla nazik bir şekilde yetiştirilmiş. Hayatının son yıllarını da hastalıkla mücedele halinde geçirmesine rağmen Kayıp Zamanın İzinde’nin son bölümlerini tamamlamak için uğraşmış ve tamamlamıştır ancak kitabın son üç bölümü onun ölümünden sonra kardeşi tarafından düzenlemeleri yapılıp öyle yayınlanabilmiştir.
Daha gençken, okula gittiği yıllardan itibaren edebî dergiler yayınlamaya başlamış olan Proust, küçük öykülerini de bir kitap olarak Kayıp Zamanın İzinde’den önce yayınlatmıştır. Bunun yanısıra çeviriler yapmış ve bazı sanatsal yazılar da yazıp yayınlamıştır. Kayıp zamanın İzinde’yi yazmaya ise âdeta kendini adamıştır. Bugün bu kadar çok okunduğunu, incelendiğini görse nasıl sevinirdi ve kahvesinin yanında madeliene kekini nasıl zevkle yerdi kim bilir?
Bir yanıt yazın