Bu öykü kitabını kitapçıda incelerken almama sebep olan cümleler, eleştirmen Leah Hager Cohen’in “…öykülerini okurken Munro benim aklımdan geçenleri nasıl bilebilir diye düşünüyorum. Aslında Munro’nun yaptığı büyük bir alçakgönüllülükle bir duyguyu paylaşmak, sizi başka bir dünyaya çekmek, bir başkasının ritmiyle size soluk aldırmak, bir başkasının gördüklerini kendiniz görüyormuş duygusunu yaşatmak…” şeklinde yaptığı yorumu okumak olmuştu.
Kitaba adını veren Bazı Kadınlar öyküsünün anlatıcısı yaşlandığı dönemden geriye doğru bakıyor ve onüç yaşındaki halinin gözlerinden hikâyeyi anlatıyor. Burası yazarın mahareti açısından etkileyici gerçekten…
Ne kadar yaşlı olduğumu düşününce bazen şaşkına dönüyorum. yaşadığım kasabanın sokaklarına yazları toz kalkmasın diye su serpildiği, kızların bellerine korse takıp, yere bırakılınca dik duran çemberli eteklerden giydikleri, çocuk felci ya da lösemi gibi hastalıklarda çaresiz olunduğu zamanları hatırlıyorum…
“Roxanne” dedi Mr. Crozier “kimin ismiydi bu Roxanne?…O sırada araya girdim, kendimi tutamadım “Büyük İskender’in karısının ismi”…”Demek öyle” dedi Roxanne. “Peki, şu, Büyük iskender de kimmiş bakalım? Mr. Crozier ile göz göze geldiğimde çok sarsıcı bir şeyin farkına vardım. Roxanne’ın bilgisizliği hoşuna gitmişti…Roxanne’nın cehaleti, sanki karamela şekeri yalamış gibi, adeta damağında eriyerek haz verdi ona.
Gerçekten güçlü anlatıma sahip daha nice paragraf vardı. Mr. Crozier’in yaşlı annesi, karısı figürlerinin etrafında dönenler, konuşulanlar, hissedilenleri okurken sanki komşu teyzelerin birbiriyle konuşmalarına kulak misafiri oluyormuş gibi hissedebilirsiniz. Öyle bir anlatım tarzı var.
Ancak benim için “muhteşem bir anlatım tarzı var” hissi oluşmadı maalesef aksine iç karartıcı geldi. Nedense aklıma Bige Güven Kızılay‘ın Ankara Diye İnsanlar Vardır kitabı geldi.
O yılların Ankara’sında misafir ağırlamanın çeşitli şekil şartları var. Ama “o grup” bambaşka bir şey. Bir kere çok erken toplanamıyorlar. akşam dokuz gibi geliyor herkes. Ayla teyzeler gecikmeleriyle ünlü…Bir sürü hazırlık yapılıyor. Kekler, börekler, kanepeler…Artık biz çocuklar biliyoruz; Seçkin teyzenin meşhur kelebek pastası var, Işıl teyzenin kıymalı börekleri ve elmalı kurabiyesi var vb… Bir de bugün düşündüğümde deli saçması bulduğum, sehpa üzerinde gümüş kayık tabağa dizilmiş sigaralar var. Onların ağzı açılıyor, sigaraların biri yüksek diğer ikisi alçak olacak şekilde ucu dışarı çıkarılarak diziliyor…
Bu alıntı gibi pek çok paragraf nasıl da Ankara’da sanki komşuymuşuz da aynı yerlerde bulunmuşuz aynı zaman diliminde hissiyatını vermişti okuduğum zaman…
Elbette Munro’nun kitap incelemesini yaparken birebir bir kıyaslamaya girmiyorum. Sadece bir solukta, severek okuduğum kitap aklıma geldi ondan da bahsetmek istedim.
Alice Munro, Nobel Edebiyat ödülü almış bir kadın yazar. Öykü kitabını alıp okumak istedim. Okudum, daha doğrusu okumaya çalıştım ama beni pek sarmadı. Okumak için çok çaba gösterdim ama o esnada Marcus Aurelius‘un Kendime Düşünceler kitabı ile İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları kitaplarını okudum hatta sevdiğim öyküleri yeniden birkaç kere okudum ama Bazı Kadınlar öykü kitabını bitirmekte çok zorlandım.


