Bir Garip Orhan Veli…

Ah Orhan veli, liseli ve üniversiteli yıllarımızın şairi…Uzun yıllar öyle de kaldı benim için…Sonra çocuklarımın okuma zamanı geldiğinde yeniden ele alındı şiirleri…”…Ah ah ne kadar güzellerdi değil mi?…” düşüncelerinin arasında “…yeniden okumalıyım…” denildi. Sonra okunacak kitapların arasında kütüphanede yine gözden kayboldu. Ta ki CSO etkinliklerine bakana kadar. Bir baktım ki şehrimize, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası mavi salonuna, Orhan Veli müzikalini sergilemeye Reha Özcan geliyor. Geçen sene de gelmişti ancak bi türlü bilet bulamamıştım. Bu sefer oyuna bir ay kala biletimi aldım. Durur muyum, sayfaları kopuk kopuk olmuş şiir kitabımı da bularak tek tek şiirlerini okumaya başladım. Ne tuhaf artık bilindik şiirler ben de bambaşka duygulara ve düşüncelere yol açıyordu. Heyecanla oyun gününü beklemeye başladım. Derken o gün geldi ve CSO’nun yolunu tuttum.

Ana binanın içinde güzel, büyük bir salonu olan kafe var. Oyundan iki saat önce gittim ve o kafede bir masaya oturdum. Kahvemin eşliğinde Jon Fosse’nin Sabahtan Akşama adlı kitabını okumaya devam ettim. Belki bahsetmişimdir, mutlaka çantamın içinde de bir kitap taşırım; nerede ne zaman ne için mola vereceğim belli olmaz ve o molada da mutlaka kitap okurum. İşte öyle, bir taraftan okurken bir taraftan da kahvemi yudumlayıp etrafıma göz atıyordum. İnsanlar gruplar halinde geliyor, kâh yemek yiyor, kâh çay- kahve içiyor, kâh da sadece sohbet edip etraflarını seyrediyorlardı. Ortam çok güzeldi. Birkaç salonda farklı farklı gösteriler, dinletiler vardı. Bu kadar insanın akın akın sanatçıları, sanat eserlerini dinlemeye, seyretmeye gelmesi beni çok mutlu ediyor her zaman. Derken oyun saati yaklaştı ve mavi salonun yolunu tuttum. Yerimi buldum ve oturdum.

Sahneye önce üç kişilik dev bir orkestra çıktı ve çok hoş bir müzik dinletisi ile oyun başladı. Derken Reha Özcan, Orhan Veli olarak sahneye çıktı. “İstanbul’da Boğaziçi’nde/ Bir garip Orhan Veli’yim…” şiiriyle başlayarak, tarif edemeyeceğim güzellikte seslendirmesi ve harika danslarıyla süslediği müzikali bizlere sergilemeye başladı. Müzikal biraz da interaktif gibiydi. Reha Özcan doğaçlama olarak seyirciyle harika bir iletişime giriyor, salonun tamamına hakim oluyordu. Hem Orhan Veli’nin bildiğim tüm şiirlerini hem şiir aralarında şairin hayatından bildiğim bilmediğim tüm kesitleri dinleme hem de dansları seyretme güzelliği sunan bir müzikaldi. İyi ki o bileti almış ve gitmişim. Seneye CSO’ya geldiğinde yine gideceğim hatta…

Bu araya Orhan Veli’nin birçok birçok güzel şiirinin arasından Rüya adındaki şiirini yazayım isterim:

Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım hatırlattı bana,
bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı.

Dikkat ettiniz mi hiç? Hemen hemen bütün yetişkinler baloncu gördüğünde, neredeyse, bir çocuktan daha fazla heyecana kapılır, özlemle o rengârenk balonlara bakar, gülümser ve iç çeker. Neden acaba?

Şiir, hele de sevdiğimiz şiirleri asla bırakmamalıyız diye düşünüyorum. Bunun için de 2025′ e not bıraktım. O not ne mi? Mutlaka şiir kitaplarıma uzanıp en az haftada bir şiir okumaya kendime söz verdim. Biliyorum ki o kitabı elime alınca bir şiir ile yetinmem ben ama dedim ki kendi kendime “…öylesine okumayacağım, bir şiir okuyup o şiir hakkında derinlemesine düşüneceğim…”.

İkibin yirmi dört yılının şu son günlerinde nedense aklıma bir de Behçet Necatigil’in “Sevgilerde” şiiri geldi ve son dokuz mısrasını da buraya yazmak istedim:

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,

Gecelerde ve yalnız.

Vermeye az buldunuz

Yahut vakit olmadı.

NOT: Birkaç gün sonra yeni yıl geliyor. Bu yıl da bol okumalı, bol oyun seyretmeli günler olur inşallah…




Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir