Oxford’un yılın kelimesi olarak Brain rot u seçmesini yazdıktan sonra TDK’nın da yılın kelimesini seçtiğini okumak iyi geldi doğrusu. Türk Dil Kurumu , Ankara Üniversitesi İLAUM ile yaptığı işbirliği sonucunda, değerlendirme kurulunun seçtiği yedi (7) kelimeyi, kendi internet sitesinde halkın görüşüne sundu ve oylamaya katılmasını istedi. Bir milyon kişinin katıldığı oylamanın sonucunda yılın kelimesi daha doğrusu yılın kavramı olarak kalabalık yalnızlık seçildi.
Öyle ya son yıllarda, kalabalıkların içinde yalnız kalmanın gerçek anlamda yalnız olmaktan daha fena bir şey olduğu ne çok konuşuldu değil mi? “Saatleri ayarlama enstitüsü” yazımda da kitaptan alıntı yapmıştım şu cümleyi: “…Fakat neyi anlatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz…” Bu cümleye ilişkin de bir paragraf yazmıştım. Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz…cümlesi de ne güzel anlatıyor kalabalıkların içindeki yalnızlığı…Gün içinde gerek iş yerlerinde gerek sosyal ortamlarda pek çok insanla bir arada oluyoruz da bu birlikteliği içeren süre içinde kendimizi ne kadar ifade edebiliyoruz? Anlattıklarımızın bazen de anlatamadıklarımızın ne kadarı anlaşılabiliyor? Yine gün içinde diyaloglarımız mı daha çok, monologlarımız mı? Bazı günler pek çok diyalog kurduğumuz hâlde kendimizi sanki hep monolog yapmış gibi hissediyor muyuz peki?
Günümüzün başka bir kalabalıklar içindeki yalnızlığını anlatmak istersem “cep telefonu” demem yeterli olur sanırım. Nerede bulunursak bulunalım oradaki çocuk, yetişkin pek çok insanın bir arada bulunmalarına rağmen sadece ellerindeki akıllı telefon ile etkileşim halinde olmalarına ne demeli? Bu konu çok yazıldı çizildi ben de uzatmayacağım. Eskiden benim küçüklüğümde ve gençliğimde iki kişi ya da daha çok kişi bir arada iken ne konuşulur, nasıl konuşulur, diyalog nasıl geliştirilir, konuşurken eller ne yapılır, nerede durur? gibi soruların cevapları hep birlikte buldurulur ve uygulanması sağlanırdı. Şimdilerde “…konfor alanından çıkmanız için sakin bir yerde oturup karşınıza doğru boş boş bakarak beş dakika durun; canınızın sıkılmasına izin verin…” deniyor ya biz zaten bahçede annemizin, parkta arkadaşımızın, okulda öğretmenimizin gelmesini beklerken pek çok kere yapmışızdır bu antrenmanı…Yani elimizde akıllı telefon olmadan zaman geçirmeyi, konuşmanın olmadığı anda durduğumuz yerde durabilmeyi bilebiliyorduk. Ancak akıllı telefonların olduğu zamanda doğan bireyler, üstüne ebeveynlerini de hiç konuşmadan bu aletlere bakarken görerek büyüyenleri kınamamak lazım çünkü başka türlüsünü bilmiyorlar. Öğrenmek isterlerse bir gün bir uzmandan öğrenirler elbette:) Uzatmayacağım dedim ama uzun uzun örnekler verdim sanırım. İnsanlığa pek çok faydası dokunan teknolojik aletler bilgi edinmenin dışında eğlence aracı olarak da kullanıldığından bir süre sonra dopamin bağımlılığına sebebiyet veriyor ve pek çok kişi bir şeylerle meşgul olmadığı ya da diyaloğa girmediği an hemen dopamin arzusuna kapılıp boş kalmaya tahammülsüz şekilde kendilerini teknolojik aletlere kaptırıveriyorlar. Öyle ileri gidebiliyorlar ki yanlarında bir başkasının varlığına dahi tahammül edemez hâle geliyorlar. Bu bir kısır döngü sanki…
Hep olumsuz anlatımlar yaptım gibi geldi ama günümüzde “…zararın neresinden dönersek kârdır…” atasözüne uygun uygulamalar da yapılmaya başlandı. Toplumların içerisinde bir kafede bir araya gelip resim ya da çeşitli el sanatları yapanlar, kitap okuma kulüplerine toplananlar, yine bir kafede bir araya gelip isteyenin örgü ördüğü isteyenin resim yaptığı, satranç oynadığı, şarkı söylediği etkileşimler düzenlemek gibi etkinliklerle sanal değil gerçek etkileşimler kurulmaya çalışılıyor. Benzer şekilde her yaş grubunun dinamiklerine yönelik çok çeşitli uygulamalar da var. Ayrıca her toplumda, artan alzaymırlı insan sayısından sonra, yaşlılara da yalnızlaşmak yerine dostlarla daha sık bir araya gelmeleri tavsiye ediliyor.
Ne demiş atalarımız “…yalnızlık Allah’a mahsus…” O hâlde hepimiz etrafımızdaki insanların kıymetini bilmeli, yakınlık uzaklık durumlarına göre sevgide saygıda kusur etmemeye çalışmalıyız, zaman ayırmalı, gerçek diyaloglar içinde bulunmalıyız. Bu şekilde birlikten güç doğar da karadeliklerin yıldızları yuttuğu gibi kalabalıklar da insanları yutamaz…
Bir yanıt yazın