DEPREM (6 Şubat 2023)…

Evet üç gün bitti dördüncü güne girdik. 6 Şubat sabaha karşı telefonumuzda mesaj trafiği arttı birden: 04.17 Kahramanmaraş, pazarcık merkezli 7.8 şiddetindeki depremi haber veriyordu tüm tanıdıklar. Yakınlarımız ve tüm etkilenen vatandaşlarımız için ağlamaya başladık çaresizce… Sonrası bilindiği gibi haberleri dinle, hıçkıra hıçkıra ağla, “ne yapabilirim acaba?” sorularını sor ve daha önceki deprem tecrübelerimizden yola çıkarak hatları meşgul etmemek adına internetten haberleşmeye çalış derken 13:24 de Ankara’da da şöyle bir sallanınca “ne oluyor?” demeye kalmadan Elbistan merkezli 7.6 lık bir deprem daha olduğunu öğrendik. Biz mânen yıkıldık, depremlerden etkilenen on ilimiz ise hem mânen hem madden yıkıldı. Tamam da canım ülkem böyle bir felakete uğrayınca ağlamaktan, dua etmekten, maddi yardım yapmaktan başka hiç bir şey yapamamak da ayrı bir üzüyor insanı…İnsan her dertlerine çare olmak istiyor o büyük çaresizliğin karşısında ama tabii ki işi ehline bırakmamız gerek…

17 Ağustos 1999 depreminde İstanbul’daydık ve felaketti. Yeniden anlatmak istemiyorum. Zaten bu yazıyı yazmak için de bu sebeple bu kadar gecikiyorum. Çok konuşuyoruz. Yirmi üç yıldır neler yapılabiliri konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz. Peki hiç mi bir şey yapmıyoruz? Yapıyoruz elbette ama yetmiyor. Birazını gerçekten canla başla yapıyoruz. Kalanını da -mış gibi yaparak gönlümüzü ferahlatıyoruz.

Yapılması gerekenler bence açık:

1.Deprem nedir ve nasıl oluşur?

2.Fay hattı nedir ve ana fay hatları nerelerden geçer? konularını öğrenmek ve öğretmek.( Bu iki konuyu hem Türkiye coğrafyası hem de tüm Dünya coğrafyası genelinde bilmek, öğrenmek şart bence. Bilgi güçtür.)

3.Depremden korunma yolları nelerdir? öğrenmek ve öğretmek.(Bu konu iki başlıkta öğrenilmeli amatörce ve profesyonelce…Ben de öğretmenim ve biz bu konuları müfredat dahilinde sınıflarda işliyoruz ancak bilindiği gibi okulda öğretmenin öğrettiği konular, hele de konu biraz sevimsiz geliyorsa öğrenciye, hayatın içinden kabul görmüyor, ders işte deyip geçiliyor. Oysa bu konu öyle bir işlenmeli ki 1. sınıftan başlayıp hayat boyunca, kişi bunun hayat memat meselesi olduğunu içselleştirsin. Çözüm önerileri ise başka bir yazının konusu…)

4.İnsanın hem kendisine hem de tüm canlılara karşı sorumluluklarını, sevgi başlığı altında, doğumundan ölümüne kadar ki tüm yaşamında hep ilk ders olarak anlatmak, yaşatmak, içselleştirmesini sağlamak.

5.Kurallara uymanın medeniyet ölçüsü olduğunu unutmamak, unutturmamak…

Bence bu öğrenmeleri sağlayabilirsek “…deprem ülkesiyiz ancak aldığımız tedbirler ve yaşam standartlarımız sayesinde büyük can kayıpları yaşamıyoruz…” diyebiliriz pekâla…İnanç sistemimizde kader kavramı var tabii ki. Ancak “…kader mi?” diye düşündüğümüzde bir konuyu, önce “ben bir çaba gösterdim mi?” sonra da “sistemin bir çaba içerisinde olup olmadığını sorguladım mı?” sorularını sormalıyız. Vereceğimiz cevapların neticesinde “…eh artık gerisi kader…” diyebiliriz.

Ne zaman kader kavramı böylesi bir konuyla karşıma çıksa güftesi Kemal Yarbaykoç, bestesi Ali İhsan Kısaç’a ait hicaz makamındaki şu şarkının sözleri gelir hemen aklıma…

“…Kader diyemezsin sen kendin ettin…”

(buradan dinleyebilirsin istersen…)


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir