Bu kitabı okumaya başlayalı çok oldu. Sene sonuna yaklaştıkça aynı anda iki kitap okuma işini biraz daha abartıp üç kitaba dönüştürdüm. Bunu övünmek için yazmadım, Cortazar’ın Sek Sek kitabını okuduğum zamanlarda yanı sıra üç kitabı okuyup bitirdim (Yırtıcı Kuşlar Zamanı, Veda Etmiyorum ve Gece Yarısı Kütüphanesi). Okuması çok yorucu ama çok zevkli, düşündürücü, hayatı analiz ettirici ve keyif verici bir kitap olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Okuması biraz emek isteyen, yorucu bir kitap olması sebebiyle okumayıp bırakanı çok olmuş. Tavsiyem yorulduğunuz bölüme işaret koyup bir iki gün ya da bir hafta sonra tekrar okumaya devam etmeniz. Bu sırada zihninizde uygulama açık kaldığı için aslında düşünmeye devam ediyorsunuz. Tabii ki kimse hoşlanmadığı bir kitabı okumaya zorlanmamalı. Demek istediğim düşünmeyi seviyorsanız bu kitabı okumak için bir emek harcamayı göze alabilirsiniz.
Sek sek kitabı önce adıyla ve yazarıyla ilgimi çekti. Julio Cortazar Latin edebiyatının ünlü yazarlarındandı ve yazdığı kitabın adı Rayuela yani dilimizde sek sek…İlk duygum şöyleydi “sek sek mi onlar da sek sek oyununu biliyor muymuş?”. Evet ben de bu konuda safiyâne yaşadığım çocuksu duygularıma çok gülüyorum. O kadar çok bilimsel makale ya da yazılar okuyorum ki bunların abartısız yüzde doksan beşi yabancı biliminsanlarına ya da yazarlarına ait… Onların hepsi normal geliyor da gerek yurt dışında gözümle gördüğüm gerekse kitaplardan okuduğum gündelik hayatlarda rastladığım olağan şeylerin aynı ya da benzer olması hâlâ şaşırtıcı geliyor. Julio Cortazar, Sek sek oyununu oynayarak kitap yazan bir yazar. Evet, yazarken kendisi oynamış okurken de okuyucuları oynasın istemiş. İstemiş de zorunlu tutmamış isterse oynayabilsin diye bir yol haritası çıkarmış. Oyun oynamadan okumak isteyenlere de düz bir şekilde nasıl oynayacaklarına dair bir çözüm sunmuş. “Bu kitabı okuma biçimi” adı altındaki sayfadan örnek vermek istersem, kitabın aslında iki kitap sayılabileceğini söylemiş ki bence ikiden fazla da sayılabilir, en az üç…Birinci kitabın 56. bölümde bittiğini ve isteyenin sonrasını okumayabileceğini yazmış. İkinci kitap ise 73. bölümden başlar ve bölüm sonunda sayfa kenarında yazan bölüme atlanarak ilerliyor (burada nasıl yani dediğinizde sek sek oyununun kurallarını aklınıza getirirseniz daha iyisi kendi oynadığınız zamanı gözünüzün önüne getirirseniz olayı çok rahat çözersiniz; en azından bana öyle oldu:)). Az kalsın unutuyordum, 34. bölümde aslında iki bölüm var: okuduğumuz sekiz- dokuz sayfa boyunca farklı yazı tipleri kullanılarak iki bölüm birer satır birer satır aynı anda okunabilir. Fazla da açıklamayacağım görünce anlarsınız;) Başlangıçta yazdığım gibi ben de sek sek oynayarak okuduğum için aslında üç kitap okumuş gibi oldum. İlerde bir tarihte yeniden okumak istediğimde eminim ki dördüncü bir kitap okumuş olacağım.
Antiroman olarak tanımlanan bu kitapta yazarın, kitabın kahramanlarının ve okuyanların insanî konular üzerinde derinden düşünmesine sebebiyet verecek sorgulamalar yer alıyor. 1963 yılında yayımlanan ülkemizde de 1988 yılında ilk basımı yapılan bu kitap geleneksel roman anlayışından oldukça farklı tabii ki…
“Sek sek oyunu, ayağın ucuyla itilen bir taşla oynanır. Oyun elemanları şunlar: kaldırım, irice bir çakıltaşı, ayakkabı ve tebeşirle çizilmiş güzel bir çizgi, renkli tebeşir tercih edilir. En üstünde çizginin Gökyüzü hanesi bulunur ve en altta Yeryüzü; taşı iteleye iteleye Gökyüzü’ne ulaşmak çok zordur; ne denli nişan alsan, ne denli dikkatlice atsan ve itelesen de zordur, taş çizgi üstüne gelir veya çizgi dışına çıkar.”
Düşünüyorum da çocukluğumuzda bizim güzel bir mermer parçamız vardı ve bu oyunu oynayabilmek için yanımızda taşırdık. Bir de tebeşirimiz olmalıydı, tebeşiri de taşırdık. Tebeşirin bir güzelliği de yıkanınca hiç iz kalmamasıydı. Böylelikle okul bahçesinde ya da apartman bahçesinde oynamak için içinde sayıların olduğu kutucukları (yanda bizim oynadığımız şekilde çizilmiş olan hâli var.) çizdiğimizde yetişkinler etrafı çizdik diye bize kızmazlardı çünkü ya yağmur yağardı ya da bahçe yıkanınca bu çizgiler kaybolurdu. Oynarken bir, iki, üç üzerinde tek ayakla zıplayarak taşı iterken dört ve beş üzerine bir ayağımız dörtte diğer ayağımız beşte olacak şekilde ayaklarımızı açarak zıplardık. Sonra altıya tek ayak, yedi ve sekize çift ayak basar oradan zıplayarak döner tekrar yedi ve sekize basıp başlangıca doğru giderdik. Diğer kuralları yazmayacağım ama çok eğlendiğimizi ve eğlenmek için de bir çaba harcadığımızı yazmak istiyorum. Her aşaması güzeldi. Şimdilerde sek sek çizgileri oyun ve okul bahçelerine hazır bir şekilde çiziliyor, hatta hazır bir plastik yapıştırılabiliniyor. Çizgilerin şekilleri, sayıları değiştirilebiliyor. Tehlikeli olur diye çocuklar yanlarında sek sek taşı taşıyamıyor. Bilmem ki neden, oyun eskisi gibi rağbet görmüyor. Sanki çaba gösterilmeyen her şey zamanla etkisini yitiriyor.
Her neyse bu kitabı elimize aldığımızda romanın ana karakterleri olan Oliveira, La Maga, Morelli ve kendimizi de alarak bu kitabın içinde sek sek oynayabilir, oynadığımız zamanları yeniden gözden geçirebilir, gökyüzü ile yeryüzü arasında bağlantılar kurabiliriz.
Keyifli okumalar dilerim.
NOT: Elbette ki bu kitabı diğer kitaplarım gibi kendi paramla aldım ama yayınevi göründüğü için galiba #reklam yazmalıyım.