Ahmet Ümit’in yeni kitabı çıktığında ve raflarda gördüğümde çocuksu bir sevinç ile elime alırım. Gülümseyerek “acaba başkomiser Nevzat bu romanında hangi gizemli cinayeti çözecek?” derim. James Bond filmi seyretmek gibi benim için Ahmet Ümit romanını okumak…Bond filminde fonda, filmin geçtiği şehir ve ülkenin tarihi ve turistik yerlerinin en güzel plan çekimleri vardır ve Bond her zaman olayı çözer. Ana karakter Nevzat’ın olduğu romanlarda da fonda , her ilçesi her semti her mahallesi ayrı bir film ayrı bir kitap konusu olabilecek İstanbul vardır ve Nevzat her zaman olayı çözer.
“Yırtıcı Kuşlar Zamanı” romanını elime aldığımda ülkemizde son zamanlarda çokça dillendirilen güncel sorunların üzerinden yazıldığını okuduğumda önce elimden bırakacak gibi oldum sonra alt satırlarını okuduğumda bu sefer sevgili eşi Güzide ile kızı Aysun’un ölmelerine sebep olanları yakalayacağını anlayınca hemen kitabı almaya karar verdim. Önceki romanlarında Nevzat’ın Balat’taki kendi evinde Güzide ile Aysun’un fotoğraflarına özlemle bakma sahnelerini okuyordum ve o cinayetin neden gizemli olduğunu ve başkomiser Nevzat’ın nasıl olup da bu cinayetin gizemini çözemediğini anlamıyordum ama fikir yürütüyordum elbette…Sonunda bunu Başkomiser Nevzat’ın kendisinden öğrenebilecektim. Güncel olayların tüm sıkıntısını tatlı bir polisiye roman okurken daha rahat atlatabilirdim. Aldım, okudum ve yine tatlı bir okuma hatırası bıraktı bende…
Başkomiser Nevzat, kriminolog Zeynep ve komiser Ali her zamanki gibi sırdaş ve işini çok iyi yapan, fedakârca çalışan bir ekip olarak karşımızda yer alıyorlar. İstanbul’un eski ama eskimeyen kabadayılarından ve Nevzat’ın yakın arkadaşı olan Janti Cemal, yüzünü güldüren, kalbini ısıtan güzel sevgilisi Evgenia ise romanın romantik kahramanları olarak hem Nevzat’ın destekçileri hem de okur olarak benim destekçilerim. Öyle ya zora düşen roman kahramanına yardımcı olmak ister okur ve gerçek hayat ile kurgu hayat arasında doğrudan bir geçit olmadığına göre yan rollerdeki kahramanlar bu anlamda okura yardımcı olur. Tıpkı film seyrederken olduğu gibi “…orada olup söylesem…” dediğinizi başrolün etrafındaki oyunculara söyletir film yönetmeni…
Gerçi Nevzat ile Evgenia ilişkisi naif bir şekilde işlenmiş olsa bile biraz kırıcı geliyor bana…Çok sevdiği eşi Güzide ve kızı Aysun bir suikast sonucu ölüyorlar. Nevzat teselliyi önceden beri Tatavla’dan tanıdığı Evgenia’da buluyor. Her zaman sevgi dolu olan, güzel Evgenia…Çelişkili bir durum elbette…İnsan düşünmeden edemiyor, geride hayatta kalan Güzide olsaydı hayatına bir daha kimseyi almadan, kızı, sonraları damadı, torunları ile mutlu ama hüzünlü bir yaşam sürdürürdü büyük olasılıkla…Oysa Nevzat Güzide ile Aysun’u özlediğini dile getirse de Evgenia’nın sıcak kollarında teselli bulabiliyor…
Sanki Ahmet Ümit bu romanında benim gibi Güzide ile Aysun’un ölmelerine sebep olan suikast girişimini neden çözmediğini düşünenlerin kalbini ferahlatmak için yazmış o depresyonda olduğunda hastanedeki tedavi günlerini, tedavi gördüğü sürede yaşanan her şeyi unutuşunu…Hayata tutunma çabalarını… Güzide ile Aysun’un katillerini bulma düşüncelerini… Tüm bunları da günümüzde yaşanan olayların akışı üstünden anlatmış.
Romanın sonuna geldiğimde sevindim mi üzüldüm mü bilemedim bu sefer…Neden mi? Çünkü başkomiser Nevzat bir zamanlar çok mutlu olduğu evlerindeki Güzide’nin fotoğrafına her baktığında verdiği sözü tuttu. Katilleri ve onları azmettirenleri buldu. Altından çok sarsıcı sebepler de çıktı. O sebepler ve sonuçları hali hazırda o kadar güncel ki…Üstünde derinlemesine düşünüyorum elbette ama şu anda kendi hükmümü vermek çok da doğru değil gibi geliyor bana. Çünkü kelimenin tam anlamıyla bir örümcek ağı var gözlerimizin önünde…Birey olarak peşinen vereceğim net en net kararın çok eksik bilgiye dayalı olacağını seziyorum. Bu da tüm duygusallığıma rağmen akılcı olmayı seven bana uygun olmayacaktır. Yazıma son rötuşu yaptığım sıralarda Ankara’da TUSAŞ’a yapılan terör saldırısı tam da bunu doğrulayacak şekilde…Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyip dualar ederken millî birlik ve beraberliğimizi parçalamaya çalışanların vatan topraklarımızı satranç tahtasına çevirip kurmaya çalıştıkları oyunun, görünenin ötesinde çok büyük ve derin olduğu anlaşılıyor öyle değil mi?
Romana geri dönecek olursam, aklımda sorularla bitirdim bu romanımı da…Nevzat, olayları çözdüğüne göre artık Güzide ile olan beraberliğini tamamen geride bırakarak gönül rahatlığıyla Evgenia’nın yanına mı taşınacak? Ne garip değil mi Nevzat geriye her baktığında, aklına Güzide ve Aysun gelecek. Gözleri nemlenecek belki bir kaç damla gözyaşı düşecek gözlerinden… Dudaklarının kenarına hüzünlü bir gülücük yerleşir gibi olup hızla silinecek…Oysa Evgenia ile Azez’i her düşündüğünde gözlerinin içi gülecek hatta göz kenarları kırışırcasına gülümseyecek…Dudaklarının kenarına belki birkaç saniye belki bir birkaç dakika takılı kalan kocaman bir gülümseme yerleşecek…Kolay kolay silinmeyecek…Güzide’nin mezarına ziyarete gittiğinde de tıpkı annesine anlatır gibi anlatacak belki de mutluluğunu…Bütün okuduklarımdan bu anlamı çıkarıyordum zaten ama acı olan şuydu benim için: Nevzat kendisi söylüyor Güzide ve ile Aysun’u koruması gerektiğini düşünemediğini ama Evgenia ile Azez’i mutlaka koruyacağını…Neden? Bütün acemiliğini ilk eşi ve çocuğunda mı attı? İkinci daha mı kıymetli? Birinciden öğrenip uygulayamadıklarını ikinciye cömertçe mi sergileyecek? Öyle mi olacak Ahmet Ümit’e sormak yeni çıkacak romanını beklemek lazım sanırım…
İyi okumalar dilerim.
Not: Bloglar için geçerli mi bilemiyorum ama kitabın fotoğrafını koyduğum için #reklam yazayım ne olur olmaz.Kitaplarımı kendi paramla alıyorum elbette…