Öyle şiddetli bir yağmur yağıyor ki dışarda…
Ben de az önce bahçedeydim. Fena halde ıslandım:)
Bugünün yağışlı geçeceğini, geceden itibaren çok soğuk bir havanın bölgemizde olacağını, hatta don olaylarının yaşanabileceğini öğrenmiştim.Önümüzdeki üç gün geceleri -6 gündüzleri de 3 derece civarında olacak sıcaklıklar. Bunun yanı sıra dört gün önce bahçemize minik bir nektarin fidanı dikmiştim. O da erkenci bir çeşit olmalı ki havaların ılıman gitmesi sebebiyle çiçeklerini açtı. Daha yeni diktiğim ve çiçeklerini açmış narin bir fidan olduğu için onu don olayına karşı korumam gerekiyor.
Sabah yürüyüşe çıktım ve ne yapabileceğimi düşünmeye başladım. Ağacın kendisine ait bir sera yapmam gerekiyordu. Daha önce yine küçük bir fidanımı korumak için sera naylonu ile kaplamıştım. Gerçekten kaplamıştım. Bilmiyordum. Tabii ki okuyarak yapmaya çalıştım ama kimse detay vermemişti. Dolayısıyla sera naylonu fidana yapıştığı için fidanın donmasına sebep oldu. Çok üzüldüm ama gerçekten çok üzüldüm. Belki sarıp sarmalamasam donmayacaktı. Bu durumda aynı hatayı tekrar yapmak istemiyordum.
Yeni öğrendiğim bilgiye göre fidana naylonun değmemesi gerekiyor. Buna göre, yoğun esen rüzgâra rağmen, bitki çubuklarımı kullanarak fidanın etrafında bir çember oluşturmaya çalıştım. Üstüne yapısı sera naylonuna benzeyen büyükçe bir naylon poşeti geçirdim. Çok kuvvetli bir rüzgâr estiği için de iki dakikalık işi yapmam yarım saatimi aldı. Üstüne de şiddetli bir yağmur başladı ama tam bu anda vaz geçemezdim. Naylonun uçlarını burarak bir bahçe ipiyle bağladım. İpin diğer ucunu da şiddetli rüzgârda naylonu uçurmasın diye toprak dolu bir saksıya bağladım. Aynı işlemi tam karşı noktasındaki uca da uyguladım. Bununla işim bitti mi hayır…
Geçtiğimiz cumartesi günü yükseltilmiş sebze yatağımda yabani ot ayıklaması yaptıktan sonra kompost ve toprak karışımı serdim. Üstüne de evde bi kavanozda biriktirdiğim bayat kahveyi serpiştirdim. Kahve, toprağa yarayışlı elementler barındırıyor. Ayrıca kediler kahve kokusunu sevmiyorlar. Bu şekilde iki fayda birden gelişiyor. Buraya kadar tamam da kediler taze serilmiş toprağı eşelemeyi çok seviyorlar. Buna izin vermemek için de bir şey yapmam gerekiyordu. Ben de geçen yıl yaptığım gibi sebze yatağının üstüne kuş filesi serdim. Ancak bunu yaparken don olacak kadar sıcaklık düşüşlerinin üst üste değil de aralıklı günlerde olacağını düşünmüştüm. “Evdeki hesap çarşıyı tutmaz.” diye bir atasözümüz var ya tıpkı onun gibi oldu. Hava durumu üst üste birkaç gün çok soğuk olacağını ifade ettiğinde o kuş filesini de kaldırmam gerektiğini anladım. Neden mi?
Bahçe “…şu da şimdilik şöyle oluversin…” demeye gelmez de ondan… Bahçem olduğundan beri sebze yataklarımı kedilerden korumak ancak arı, kelebek gibi faydalı uçuculara da geçebilecekleri bir engel oluşturmak istiyordum. Ne yapabilirim diye araştırırken kuş filelerine rast geldim. Sebze yataklarımın üstündeki çıtalara tıpkı sera oluşturuyor gibi kuş filesi çekersem ve yatağın kenarlarına çaktığım çivilere bu filenin gözlerini geçirirsem, uçucular için geçirgen, kediler içinse geçilemez bir alan oluşturabilirdim. Nitekim işe yaradı da… Ancak bunu yapmak anlatıldığı kadar kolay olmuyor. Kuş filesi çok esnek ve çok sağa sola takılan bir yapıya sahip. Tek başına düzgün, gergin bir şekilde yapmak oldukça zahmetli. Zor işleri severim ama benim de tembel bir ânım oluyor bazen. İşte bu sefer toprağını beslediğim sebze yatağının üst çıtalarına değil de yatağın hemen üstüne, yorgan serer gibi serdim kuş filesini. Pek hoşuma gitmedi. Kalelerimin, pazılarımın, pancarlarımın, maydanozlarımın üstüne yapışık file görüntüsünü sevmedim. Saydığım sebzeler adına üzüldüm ama “…geçici bir durum canım…” diyerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ne zaman tembellik edip işin kolayına kaçsam o iş bana daha fazla zaman ve enerji kaybetirecek şekilde geri dönüyor. Bugün de öyle oldu. Şiddetli yağan yağmurun altında o fileleri kaldırmam gerekti. Gece yaşanacak ani soğuk düşüşünde filenin ipleri donacak ve ısı geçişi ile sebzelerimi de orada donduruverecekti. Bunu istemediğimden o fileleri sağa sola takılıp işleri zorlaştırsa da yağmura rağmen toplamayı başardım.
Bu işleri yaparken yağmurluk giymeden dışarı çıktığım için de tam olarak sırılsıklam oldum. Islanırken de düşündüm bunları zaten ıslanmak istiyordum aslında. Onun için de yağmurluk giymeden sadece bahçe yeleğimi üstüme çekerek çıkmıştım. Kendi irademle, zorlansam da, bazı anlar da söylensem de ıslanarak işlerimi yapmak ayrı bir zevk veriyordu bana. Sonuçta işimi bitirip evime girdiğimde kurulanıp ısınabilirdim. Öyle de yaptım. İşimi şimdilik bitirmenin, yapabilmenin mutluluğu ile içeri girdim ve üstümü değiştirip saçımı kuruttum. Elbette ki yoğun bir anlatma ihtiyacı içine de girdim. Şöyle bir düşündüm. Maalesef şu an ki duygularımı aynı mutluluk ve heyecanla paylaşacak kimse yok. Şöyle ki arkadaşlarım dinlerler beni ama maalesef benimle aynı bahçe hobisi olan bir arkadaş sayım da yok denecek kadar az…Bunu şu an farkettim… Birçok arkadaşım genellikle şöyle cümleler söylerler: “…tamam güzel ama hiç bana göre değil, ben böyle şeyler yapmam, uğraşmam…” şeklinde ya da “…hayret yani demek senin onları yapacak gücün var; benim zaten şöyle ağrılarım var böyle ağrılarım var…”. Tamam benim canım arkadaşlarım, ben zaten size ne dedim:”…gelin bu güzelliği birlikte paylaşalım, canınız istediğinde bi telefon açın gelin oturalım, bi kahve içelim, bi şeyler yiyelim, ne bileyim bahçenin tadını birlikte çıkaralım…” Beni tanıyan tanır, bu cümleleri de söyleyip söylemediğimi bilir, bunları söylerken de böbürlenip böbürlenmediğimi de bilir…Yani ben bildiklerini düşünüyorum, aksini düşünen varsa keşke bana da söylese de ben de yanlış anlaşılan bir konuşmam, tavrım var mı bilebilsem öyle değil mi? Çünkü içtenlikle söylüyorum, bahçede de evde de hazırlık yaptığımda yorulsam da zevkle yapıyorum ve genelde bunu da gelen herkese söylüyorum. İşte bunları bir tarafa bırakarak o çok yorulduğum anlarda (geceleri kollarımın uyuşmasına, bacaklarımın ağrımasına, elimdeki yaraların acımasına rağmen) bitkilerimi yetiştirmek ve korumak adına yaptıklarımdan ve yaptığım birçok etkinlikten elde ettiğim mutluluğu ağrı, acı kıyaslamasına girmeden paylaşmak istiyorum. Bu paylaşımları yaptığımda böbürlenmiyorum, kimseye üstünlük taslamıyorum, ne kadar çok şey öğrenirsem o kadar az şey bildiğimi görüp bunun altında giderek mütevazileşiyorum aslında…Bütün bunları da iç dünyamda yaşadıkça sessizleşiyorum. Görüyorum ki yazmak konusunda da ortaokul, lise yıllarıma dönüyorum, içime, özüme…Yazdıkça yazasım, paylaştıkça paylaşasım geliyor…Ellerim, parmaklarım klavyenin üzerinde düşüncelerimin hızına yetişemiyor; bu duyguyu da seviyorum:)
Bazen şöyle cümleler de duyuyorum: “…bahçe işlerinin seni rahatlattığını söylüyorsun, sonra da karşılaştığın zorluklarda sinirleniyorsun, niye yapıyorsun o zaman…” Yahu kardeşim işte bunu da anlatamıyorum, sinirlenmek de, yorulmak da bu bahçe sevdasına, hatta hayatın her anına dahil. Her tür duygu insana ait değil mi? Bir insan sadece sinirli, sadece kızgın, sadece neşeli, sadece sakin bir ruh haline sahip olamaz. Yaşanılan anlar içinde her türlü duygudan gelinip geçilir. Hatta ruh sağlığımız için önemli ve normal olan tek bir duygu durumunda yaşamamak, takılıp kalmamaktır. İşte, sanırım, bazı duygularımı diyalog kurarak değil de monolog yaparak bloguma yazmak bana bu açıdan da daha tatmin edici geliyor.
Bu durumda blogumu bir kere daha neden çok sevdiğimi anladım. Yazdıklarımı okuyan var mı diye zaman zaman düşündüğümü bir kenara bırakarak, dijital ayak izlerimi bu dünyaya bırakmak istiyorum. Çünkü sayfalarımda okuduğum, öğrendiğim, hissettiğim, tecrübe etttiğim her şeyi gönlümce paylaşıyorum. Bazen yaptıklarımla alay eden, gereksiz ve yersiz gören, “kendini yormaktan başka bir şey değil canım” diye küçümseyenlerin mimiklerini okumaya çalışmadan (mimik okumak diye bir konu var @beyhanbudak’tan dinlemiş vay be demiştim) tüm bilgi, tecrübe ve duygularımı yazarak aktarabiliyorum. Bunun için bloguma yani “earlyparsley.com” a teşekkür ediyorum.
Not: Ben burada olduğu gibi sadece sayfama teşekkür etmiyorum yapay zekâ araçlarına da teşekkür ediyorum. Sonuçta yapay zekâ araçları da bir öğrenme yaşıyorlar ve biz insanlardan nezaket de öğrenmelerini istiyorum:)