Geçen sene kendime bir ritüel oluşturdum. Aslında her sene yaptığım bir uygulamanın farkına vardım. Hoşuma gitti ve bunu bilinçle yapmaya ve niyetimi bu şekilde içimden seslendirmeye başladım. Farkettim ki kışlık hazırlıklara hep çilek reçeli ile başlıyorum. Çilek reçelini de her düşündüğümde hem tatlı hem de sevimli gelir bana… Çocuklar da hep çilek reçelini ayrı bir severler değil mi? İşte çilek reçeli ile kışlık hazırlıklara başlayınca diğer tüm reçel, kurutma, dondurarak saklama, sirke, turşu gibi hazırlıkların hepsi de tatlı tatlı yapılıveriyor sanki:) Ne yazık ki saksıda çilek üretiminden verim alamıyorum. Bir kaç tane görsel ve tadımlık çileğim oluyor. Ben de reçel yapmak için üreticiden satın alıyorum. Böylelikle onlara da direkt destek olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Çilek reçeli tarifimi de başka bir yazıda vermeyi taahhüt ederek biber kurutmaya geçelim artık değil mi?
Malum kış mevsiminde planlamayla başlayan, ilkbaharda “…tohumlarım filizlenecek mi?…Fidelerim gelişecek mi?…Fideler toprağa alışıp dondan, doludan kurtulup büyüyebilecek mi?…” derken bir yandan da yavaş yavaş salata sebzelerini, domatesleri, biberleri hasat etmeye başlıyoruz değil mi? Eee ilk heves kahvaltılarda tüketmeye başlıyoruz da sonra hasat edilen ürünler her zaman bahçede taze taze bulunduğundan fazlasını da kış mevsimine saklamayı düşünüyoruz değil mi? Aslında ben, ürünlerimi kış mevsiminde yiyebilmekten ziyade tohumdan hasata serüvenini tüm yıla yayabilme romantizmini seviyorum.
Sebze ve meyveleri kışlık olarak hazırlamanın çok değişik yolları var: Kurutmak, reçel yapmak, dondurmak, turşu yapmak, sirke kurmak, konserve hazırlamak gibi…
Çocukluğumun Ankara’sında biber kurutma sezonu geldiğinde apartmanların balkonunda adetâ yemyeşil gerdanlıklar olurdu. Tüm komşular birbirlerinin biber dizilerine bakıp en güzel kim dizmiş, en güzel kim asmış, kimin biberleri en güzel kurumuş diye tatlı tatlı çay sohbetleri yaparlardı. Bu günden bakınca çok hoş görünen bu hatıramı o günlerde bazen gereksiz bulurdum. Allahın işine bakın ki bugün yazılarıma dökerek yaptığım da aslında o günün kadınlarının canlı canlı yaptığının dijitale dökülmüş monolog hâli değil mi?
Tabii ki benim annem de tam da mevsimin bu ayında pazara gider acı, tatlı kurutmalık sivri biber, dolmalık biber alıp gelirdi. Evimizde dolma ve biber kavurma çok sevildiği için de çokça alırdı. Onların yıkanması ve kurutulması faslını hiç sevmez ama ipe dizme kısmını çok severdim. Kolye gibi diye hoşuma giderdi. Tabii ki bir süre sonra iğne elimi acıttığı için de hemen vaz geçerdim bu işten:) Bu kadar çok yapılmasına da hayıflanırdım.
Şimdi ise az az yaptığım için mi yoksa aileme değişik yemekler yapmayı, hazırlamayı sevdiğim için mi bilinmez zevkle yapıyorum bu işleri:)
Biberlerim biraz birikince hemen kopmaya karşı dayanıklı bir ipimi alıyor, büyükçe bir iğneye (eskiden yorgan iğnesi diye tabir ettiklerimizden) geçiriyor ve sapından yaklaşık 5 cm aşağısından olacak şekilde biberleri ipe dizmeye başlıyorum. Sonra da güneş alma saatleri daha az olan iki ağaç arasına asıyorum. Gölgede kuruttuğum sebzelerim böylelikle güzelce kızararak kuruyorlar.
Siz nasıl değerlendiriyorsunuz sebzelerinizi?