Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılı, kutlu olsun hepimize. Biz elele, omuz omuza verdiğimizde büyük zorlukların üstesinden gelmiş bir milletiz. Anadolu’nun Türk yurdu olduğu 1071 den bu yana şu an aramızda olmayan atalarımızla beraber buradayız. İlelebet de olmaya devam edeceğiz. Bunun kıvancı içindeyiz bugün de…
Lise yıllarımda öğretmenlerimiz “milenyum gelecek” dediklerinde idrak etmekte zorlanmıştık epey…Milenyum ne demekti? Gelecekse ne olacaktı? Bunları düşündüğümüz yıllar 1900’lü yıllar elbette… O kadar genç ve safız ki anlayamıyoruz:) Şimdiki gibi değil o zamanlar. Elinde sadece kitabın, okulundaki öğretmenin, kütüphanedeki ansiklopediler, gazete bayiindeki dergi ve gazeteler var seni uyaracak, bilgilendirecek, eğlendirecek, dünya hakkında fikir verecek… Dünyada olup biten herhangi bir durum saydığım yayın araçlarının önem verme durumuna göre ancak sana ulaşabilir…Şimdi, şimdi mi? Gençler diyerek başlamayacağım:) Bizler de bırak bilgisayarı, telefonu elimize aldığımızda bir uygulamaya girip o an ve saatte Dünya’nın bize göre en uzak noktasında o an neler olup bittiğini öğrenebiliyoruz. Hobilerimizi paylaştığımız diğer ülkelerdeki insanlarla etkileşimde bulunabiliyoruz. Lisede fizik öğretmenimiz bir gün dedi ki: “…çocuklar bir gün cep telefonu olacak herkesin…” anlayamadık tabii “…nasıl yani o kadar uzun kabloyu nasıl yapacaklar ki?…” Hayır kablosu olmayacaksa veri akışı nasıl sağlanacak? Telsiz gibi mi olacak? Alo yerine “brek brek…” mi diyeceğiz? Polis telsizi gibi mi olacak? Durup dururken sinyal sesleri mi çıkacak? O kadar çok soru sorduk ki? öğretmenimiz de pes etti, “…zamanı geldiğinde hep beraber göreceğiz…” dedi. Değişimin bu kadar hızlı olamadığı yıllardaydık. O zaman ev telefonlarımızdaki en büyük değişim çevirmeli gövdeden tuşlu gövdeye geçmiş olmasıydı. PTT den tuşlu olan ev telefonu alanlar pek bir havalı basarlardı o tuşlara..:) Cep telefonu olayını nasıl anlayacaktık?
Niye buralara kadar gittim? Yılları anlamak, zamanı anlamak zor, çok zor. (Bir o kadar da kolay belki….). Einstein’ın zamanın göreceliliği ile de zorlanıyor insan açıklamaya…Zaten bu aralar dönüp dönüp çok farklı gibi görünen konuları bir yerinden zihnim bir birine bağlıyor. Tıpkı ben bunları bir yerde de yazmıştım derken “Kasım ayında bahçede yapılacak işler…” yazımda da benzer şeyler yazdığımın aklıma gelmesi gibi…
Yıllar geçiyor evet. Binlerce, sonsuz şükür duygusu içinde olduğumuz atalarımız, vatanımız uğruna şehit düşen tüm insanlarımız, Atatürk’ümüz, onun silah arkadaşları, vatanımız için çalışmış asker, sivil tüm vatandaşlarımız sayesinde Türkiyemizde huzur içinde yaşayabiliyoruz.
Sadece Türk Milletini değil tüm Dünya’yı kendisine hayran bırakan, sadece Türk milletinin değil tüm Dünya’nın önünde saygıyla eğildiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk askerî dehasıyla yönettiği tüm savaşlardan milletimizin zaferle çıkmasını sağlamış. Sosyal dehasıyla da daha savaş yıllarındayken gelecek zafer dolu yıllarda memleketin alması gereken yolları hayal etmiş, projelendirmiş ve planlamış. O yıllarda böyle bir lidere sahip olduğumuz için çok şanslıyız öyle değil mi?
Tam 100 yıl önce bugün de Cumhuriyeti ilân etmiş. Bu konu ile ilgili o kadar çok anekdot, hatıra, şiir, yazı, makale, kitap var ki meraklısı zaten okuyor, okuyacak, okutturacak. Okuttum, okuyorum ve de daha okuyacağım çok şey var. Ta çocukluktan öğrendiğim ve öğrettiği için babama şükran duyduğum bir motto var ancak uygulaması gerçekten zor (derdi ki babam evimize aldırdığı çeşit çeşit gazeteleri birlikte okurken: Kızım, bi konuyu okurken mutlaka aynı konuda kim ne yazmış hepsini okumaya bak…Aksi takdirde kafanın içi tek taraflı düşüncelerle dolar. Hepsini oku, öğren, aklına yatanı seversin zaten…). Zorluk burada işte her düşünceden yayını okumaya çalıştığında hem çok zaman harcıyor hem de çok empatik oluyorsun. Bu sebeple de hep sorguluyor kestirip atamıyorsun.. .Zaten ilkokul öğretmenimiz “…Atatürk cephede bile çadırına gittiğinde mutlaka kitap okur yazılarını yazarmış…” dediğinde de neredeyse tüm sınıf sanki bir suçluluk duygusu içine düşmemiş miydik? “…Biz bu şartlarda ancak bu kadar okuyabiliyoruz…” diye…O zaman sızlanmamamız gerekir aksine okumaya, üretmeye devam…Ne demişti Atatürk 1927’de gençliğe hitabesinde “…muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur…” Gençlere ve her daim genç kalabilenlere…Atalarımızın da bir sözü var ya : “işleyen demir ışıldar.”. O hâlde ışıldamak istiyorsak öncelikle her daim beynimizin işlemesine çalışmalıyız.
Tam 100 yıl önce Atatürk Cumhuriyeti ilân etmiş. Bu yönetim şeklinin nasıl olacağını uygulamış, uygulanmasını sağlamış. Bugün istediğimiz şekilde inancımızı yaşabiliyorsak, okuyup yazabiliyorsak, kadın- erkek eşit haklara sahip olabiliyorsak, bu sayede değil mi? Millet olarak buralara nasıl geldiğimizin, nelere sahip olduğumuzun farkında olursak geçmişle geleceği harmanlayabilecek özgürlüğümüz olduğunu idrak edebilirsek üzüntüde de sevinçte de bir olmanın lezzetine daha iyi varabiliriz diye düşünüyorum.
Cumhuriyetimizin 100. yılı için ben de bahçemden 100 çiçek fotoğrafını bir araya getirdim. Bugün başta ülkemizdeki sonra Dünyamızın dört bir tarafındaki bitki yetiştiricilerini takip edebiliyorsam, en iyi bitki yetiştirmenin metotlarını öğrenebiliyorsam, geçmişimden öğrendiklerim ve çıkardığım dersler ile geleceğe bunları aktarabilme hayalimi hayata geçirebiliyorsam bugüne kadar ki cefakâr kadınlarımıza, vatanımız için şehit olan atalarımıza çok şey borçluyum. Bu sebeple sembolik olarak hazırladığım o 100 çiçek bile az gelir. Umarım o çiçeklerin sayısı nesilden nesile 1000lere çıkar sonsuz olur.