Eskilerin başlıktakine benzer, söyleyecek bir tanımlamaları hep var değil mi? “…Tecrübe yavrum tecrübe bunlar…” derdi de annem ben çocukken asla anlamak istemezdim “…neymiş bu tecrübe yaa…” derdim içimden:) Zaman geçtikçe bu konulardaki tecrübenin ne demek olduğunu anlamaya başladım ama esasen tam “hıh” dediğim zaman üniversitede bir hocamızın “…Kepler tek başına, gece gökyüzünü rahatça gözlemleyebileceği bir noktaya her gün gelmek kaydıyla tam beş yıl boyunca gözlem yapmış, gezegenlerin, yıldızların, ayın ve güneşin konumunu not almış. Bu zaman zarfında da iki dış bükey mercek kullanarak çağdaşlarından farklı yeni bir teleskop yapmış…” dediği zaman olmuştu. Hocamıza sormuştuk “…nasıl yani?…” dedi ki “…birincisi bilim insanı kolay kolay olunmuyor:) ikincisi bahsedilen yıllar 1600’lü yıllar ve yaşamı, doğayı anlamanın en muteber yolu gözlem, gözlem, gözlem yoluydu. Elbette kendinden önce gelen Kopernik (Nikolaus Copernicus), Tycho Brahe, Galileo gibi bilim insanlarının buluşlarını biliyordu ancak her bilim insanı gibi açıklanamayan soruların cevabını ya da tutarsız gördüğü bilgilerin doğrusunun ne olduğunu bilmek istiyordu. Bunun için de araştırıyor, gözlem yapıyor ve not alıyordu.
İletişimin çok kısıtlı olduğu eski yıllarda gözlem yapmak ve elde ettiği sonuçları ailesiyle ve yakın çevresiyle paylaşmak ekip biçen, avlayan, hayvan yetiştiren kişiler ve topluluklar için çok önemliydi. Yaşamak ve var olmak için elzemdi. O gözlemler sayesinde ne zaman tohum ekeceklerini, ne zaman hasat edeceklerini, ne zaman kuzuların, buzağıların dünyaya geleceğini, ne zaman fırtınalar, çok soğuklar, çok sıcaklar olduğunu tahmin edebilir ve ona göre önlem alabilirlerdi.
İşte bugün kadim bilgiler dediğimiz bilgiler Sümerlerin, Babillilerin bıraktıkları tabletlerden tutun da toplulukların yaşlı bireylerinin masal gibi aktardıkları sözlü anlatımların toplamıdır. Farkedileceği üzere binlerce yıllık bilgi birikiminden bahsediyorum ki çok kıymetliler…Çağımızda gerçekleşen teknolojik gelişmelerle bilginin üreme ve yayılma hızı inanılmaz boyutlara çıktı. Bu kadar teknolojik verinin işlendiği bir dönemde,
“Mart ayının ilk haftasında kocakarı soğukları olur, fırtınalar eser…” denildiği zaman diliminde hava gerçekten soğursa,
“…geceyle gündüzün eşitlendiği zaman artık ilkbahara merhaba deyin, bir araya gelin kutlayın…” denildiği zaman yani 21-22 Mart zamanına ilkbahar ekinoksu deniyorsa,
“…durun hele daha Mart dokuzu var…” dedikleri eski takvime göre, yani miladi takvime göre ise 21-22 Mart gibi birden sıcaklık düşmesi olup kar yağarsa hani şu atasözüne göre “…Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır…” durumu yaşanırsa ve Koz kavuran ve çaylak fırtınaları olursa,
“…tekrar havaların ısınmasına aldanmayın daha April’ın beşi var; Kork April’ın beşinden öküzü ayırır eşinden…” denildiğinde miladi takvime göre 18 Nisan civarında yaşanacak Kırlangıç fırtınası, Kuğu fırtınası gibi fırtına, soğuk ve don olayları anlatılıyorsa,
nasıl etkilenmesin ki insan. İşte o zaman “…biliyorlarmış…” deyip yıllarca süzülerek gelen bilginin de bilgiyi aktaranın da daha bir kıymetini bilip gereğini yapmak konusunda daha azimli oluyor insan…
Bilginin her yerde kayıtlı olduğu, kaybolmadığı bu dönemde çok acı bir şeyler de oluyor. Ne mi oluyor? İnsan zihnindeki bilgilerin depolanması yok oluyor. Hava durumu özelinde söyleyecek olursam sıklıkla “…aa geçen sene böyle değildi…” cümlesi ve benzerlerini duyuyor ya da söylüyoruz. Aslında bir kaç özel durum hariç geçen sene de benzer şeyler olmuştur ancak biz unutmuşuzdur. Örneğin bugün tam mart dokuzu yaşandı ve sabah kar yağışıyla uyandık. Geçen sene de Mart ayında kar atıştırmıştı, ondan önceki yıl da…
Nasıl olsa aradığımızda buluruz diye yaşadığımız bazı şeyleri uzun süreli hafızamıza kaydetmiyoruz artık. Bu da başka bir yazının konusu ancak şu kadar bahsetmek istiyorum: Tam kalbimizden etkileyecek bir olay olmadıysa o gün hava olaylarını unutuyoruz, telefon numaralarını ezbere bilmiyoruz öyle ki kendi numaramız sorulduğunda bile kısa bi an düşünüyoruz. Eskiden bir fotoğrafımızı hatırladığımızda kendimiz ve fotoğrafta kimler vardıysa onların üstünde hangi kıyafet olduğunu bile bilirdik şimdi o kadar çok fotoğraf çekiyor, çektiriyoruz ki hangisi hangisiydi bakmadan bilemiyoruz. İlerleyen teknoloji sanki bizi kısa süreli belleğimize hapsetti.
Öyleyse yazmaya çalışalım. Ektiğimizi, biçtiğimizi, deneylerimizi-sonuçlarını, yaşadıklarımızı, duygularımızı, tecrübelerimizi bizden sonraki nesillere aktaralım.
Bir yanıt yazın