TRT Ankara Radyosunda “Arkası Yarın” programını dinler miydiniz? bilmiyorum. Ben dinlerdim muhakkak… Üstü beyaz bir dantel örtüyle örtülü büyük lambalı radyomuzun yanısıra, babamın “…getir kızım da ajansları dinleyeyim…” dediği bir mini radyomuz vardı. Kulakları ağır işitmeye başladığından dış tarafı koyu mavi, frekans ayar cetvelinin olduğu kısım kahverengi- siyah, hoparlör deliklerinin olduğu kısım dış kısmından daha açık mavi, uzunluğu yaklaşık 20 cm olan ve pille çalışan küçük bir radyoydu bu…
Babam sadece sabah 07 ve akşam 20 ajanslarını dinler, benim yatarken radyoyu gizlice yanıma, yorganın altına alıp arkası yarın dinlediğimi bilir, çoğu zaman sesini çıkarmaz ancak akşam yemeğimi düzgün yemediysem “…hemen o radyoyu kapatıp yanıma getiriyorsun…” diye seslenirdi. Bazen de çok keyifliyse hafta içi, değilse hafta sonları Türk Sanat Müziği saatinde radyoyu bana açtırır ve onunla birlikte dinlememi isterdi. Yani o üstteki küçük, siyah açma kapama düğmesine neden kendisinin basmayıp da benim basmamı istediğini o zamanlar anlamaz ve çok saçma bulurdum. O kocaman ve her şeyi bilen adam bu küçücük radyonun düğmesine neden kendisi basamıyordu da ben sokakta oyun oynuyorken bile ille de beni çağırıyordu. Bunu kendi çocuklarım büyümeye başladığında anladım anca ama iş işten geçmiş babam çoktan vefat etmişti. Amaç düğmeye tek başına basıp tek başına dinlemek değildi çünkü…Amaç çocuğuyla bir ortamı paylaşmak, haberleri dinlemek, şarkılara birlikte eşlik etmek, bu esnada da bazı görgü kurallarını aralara serpiştirip yerinde öğrenmeyi sağlamakmış meğer… O dinlemeler sırasında akla gelen hatıraları çocuğuyla paylaşmak, bazı verilecek mesajlar varsa tatlı tatlı bu mesajları iletmekmiş meğer… Ne yazık ki o yaşlarda çocuklar bunu anlayamıyor pek…
Aklıma üşüşen çok hatıra var da bu yazıyı bana yazdıran haber, bugün Güzide Kasacının 94 yaşında hayata gözlerini yumdu haberi oldu. Güzide Kasacının lakabının “Bayan Kahkaha” olduğunu biliyor muydunuz? O zaman da gülmeyi çok seven bir çocuk olduğumdan kadıncağızın sesini radyoda duyduğumda ya da sonraları televizyonda mikrofonun başına geçtiğini gördüğümde hemen kocaman bir gülümseme yayılırdı yüzüme. Neden bu lakabı almıştı ve neden gülüyordum ben?
Güzide Kasacı’nın harika söylediği “çalıkuşu” şarkısıydı sebep…
…
Hah hah hah hah hah hah ha
Hah hah hah hah hah hah ha
Benim adım çalıkuşu…
…
İşte şakının bu nakaratını billur gibi sesi ile öyle güzel söylerdi ki dinlerken neşelenmemek, eşlik etmemek ne mümkündü… Babam da neşelenir benimle beraber tekrar eder, bu esnada da sesimizi çok yükseltmememizi, apartman komşularımızı rahatsız etmememizi, öyle olur olmaz her yerde de şarkılara eşlik edemeyeceğimizi, her şeyin bir adabının olduğunu anlatırdı.
Gelelim başlıktaki “müşkül” kelimesine. Daha önce de sözcüklere olan merakımı aheste domates tarifinin hatırlattıkları...yazımda anlatmıştım. Güzide Kasacı radyoda “…sevda öyle müşkül ki onu çekenler bilir…” şarkısını söylerken babama sordum. “…baba müşkül ne demek?…” Güldü bana epeyce nedense? (Bugün anlıyorum ki kendi gençlik çağları geldi aklına bence…). Kızım dedi, zor çok zor anlamına gelir. Şarkıda zorluktan bahsediliyor. Birisi birisine “…bir müşkülüm vardı…” diyorsa yaşadığı bir problemden bahsediyordur ve yardım istiyordur… Diyerek de cümle içinde kullanımlarını da anlatmıştı… İşte böyle…
Müşkül zor, çetin, engel anlamlarına geliyor ancak sözcüğün söylenişi çok ahenkli değil mi? Yoksa o ahengi Güzide Kasacı’nın şarkıyı söylerken ki sesinin kulağımda olması mı sağlıyor bilemiyorum. Vefat haberiyle beni çocukluk hatıralarıma götüren Kasacı’ya Allahtan rahmet diliyor, ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum.